30 Ekim 2016 Pazar

İlahi adalet mi ?

"İlahi adalet yerini elbet bulur", "ben görcem onun da benim kadar acı çektiğini", "herkes kalbinin ekmeğini yer", "kötülük yapan kötülük bulur", "keser döner sap döner gün gelir hesap döner" gibi lafları çoğaltmak mümkün...

Neden mümkün çünkü hepimiz çektiğimiz acıların, üzüntülerimizin, ya da yaptığımız iyiliklerin cezalandırılacağı ya da ödüllendirileceği inancıyla ayakta kalıyoruz... Yani bir umut içindeyiz. Herkes gibi ben de öyleyim. İnançlı bir insanım gerçekten Allah'a inanıyorum ve mümkün olduğunca da iyi bir insan olma gayreti içinde hata yapmadan temiz yaşamaya, vatanıma milletime hayırlı olmaya, etrafımdaki insanlara da çapım yettiğince maddi ya da manevi yardımcı olmaya çalışıyorum. Peki gerçekten dünyanın adalet mekanizması bizim düşündüğümüz gibi mi işliyor acaba?

En son Demet Akalın örneğini gördüğümde evet ilahi adalet ya da karmaya inanıyorsanız karma işliyormuş bak hele ama bi on yıl kadar sürüyormuş ederi diye içimden geçirdim. Yani belli ki baya bi yavaştan alıyor olayı dünyanın adalet mekanizması... Ama olsundu nihayetinde Demet Akalın'ın içindeki yağlar eridi mi eridi sonuca bakmak lazımdı.

Ama işte sanırım herkes bu kadar şanslı olmuyor. Ben ilahi adalet diye diye son nefesimde bile oldu mu acı çekti mi üzüldü mü diye sorgulamak istemiyorum yaa... Tamam anladık geçmişi affetmek gerekiyor geçmişle birlikte geçmişinizdekileri de affetmeniz gerekiyor. Geleceğinizin önüne set çekiyorlarmış ve sizi olumsuz etkiliyorlarmış. Ama öyle demekle olmuyo be gülüm işte... İnsanın hayata tutunmak için bi nedene her zaman ihtiyacı var. Bu bazen intikam bazen de geleceğe dair bir umut ışığı olabiliyor. Ama şu bi gerçek ki sürekli sırtımızda sopa kıran hayatın arada da ağzımıza bi parmak bal çalması gerekiyor.

İntikamı geçtim hayatta herkesin hakettiğini yaşadığına da inanmıyorum ben artık. Çok iyi kalpli insanlar tanıyorum. Hayatları berbat ötesi... İstedikleri en basit şeyleri elde etmekte çok zorlanıyorlar. Ben de aslında bu sınıfa dahilim. Herşey için normal insanlardan çok daha fazla çaba harcamak zorundayım. Çok daha fazla üzülmek, emek vermek, uykusuz kalmak, ağlamak, zorlanmak, bıkmak isyan edecek noktaya kadar gelmek zorundayım. Sanırım hayatınızda sahip olduklarınızı nasıl elde ettiğinizle kalbinizin temizliği doğru orantılı çalışıyor. Mesafe uzadıkça anlayın ki kalbiniz gerçekten temiz. Ama bir de kötü kalpli insanlara bakın. İşleri güçleri alavere dalavere, fitne fesatlık, ahlaksızlık, çıkarcılık olan insanlara Allahaşkına bi bakın. Her işleri nasıl da yolunda gidiyor. Yakalarını bırakmayan bir şansları var. Kendileri istemeseler de yağıyo kısmetler önlerine... Peki soruyorum o zaman size. Hani herkes kalbinin ekmeğini yiyodu kötülük yapan da kötülük buluyodu???

Valla bu bahsettiğimiz atasözleri hakkaten atalar zamanında kalmış bence. Şanslılarmış demek ki öyle bi düzen varmış o zamanlar kötülük yapanlar kötülükle cezalandırılıyormuş. Ya da iyi ya da kötü olmanız hayatınızın gidişatını da çizebiliyormuş. Artık öyle bişey olduğunu düşünmüyorum ne yazık ki. Düşünmemekten daha acısı ise nedir biliyor musunuz? Artık öyle bişey olduğuna inanmıyorum. Hayatın adalet mekanizmasının işe yaramaz bi bok çuvalı olduğunu düşünüyorum. Ve artık ondan bişey beklemiyorum. Ağzıma çalacağı bi parmak balı da alsın ....

Konuya istinaden atalar kadar şanslı sayılabilecek hatun kişisinden gelsin o vakit ... 



4 Eylül 2016 Pazar

Ne yazık ki o bir avcı prens değil

Her kadın bir beyaz atlı prens peşinde malumunuz. Ama bahtımıza ne çıkabiliyor bu ülkede maksimum düzeyde orası tartışılır :) Nihayetinde Türk toplumuna özgü bazı nitelikler ne yazık ki her Türk annesi tarafından bu ülkedeki erkeklere ceninken empoze edilmeye başlandığından Türk kızlarının prens standartı da ister istemez düşük oluyor. Dikkat edin her afilli düğünün, fotoğrafın, ekşının arkasında genelde bir kadın var. Ben kendisine gidip pahalı bir telefon alan, fotoğrafını sosyal medyada paylaşıp altına da "Cınım kocımın bana hediyesiii böcüğüm seni seviyorumm" yazanı bile biliyorum yani. O nedenle kızlar sosyal medyadaki bu fotoğraflara videolara aldanıp hayıflanmayın bende niye yok böyle koca, sevgili falan diye. Çoğu poz yani içiniz rahat olsun. Bu memleketin genetiği izin vermiyor kısaca öyle prens erkeklere falan :)

Neyse beklentiyi düşürelim onda sıkıntı yok ama yine de herkes doğru erkeği bekliyor ya da arıyor. Kim kimin için ne kadar doğru ya da yanlış tabi orasını Allah bilir ben nihayetinde kadere de inanan birisiyim ancak bazı durumlarda da kör göze parmak misali bi bakmak görmek kaçmak uzaklaşmak lazım kanımca.

Şimdi bir erkek modelinden söz edeceğim size. Nerden tanıyorum kendisini peki? Bir zamanlar sevgilimdi. Adını Dandi koyuyorum. Dandi ne derseniz kelimenin çıkış noktasını anlam bakımından dandik'ten türettim. Kendisi oldukça dandik bir insandır :) Dandi ile ilişkim aslında uzun sürmedi. 2.5 aylık bi süreçti ve bundan tam 7 sene önceydi. Ama ayrıldıktan sonra benimle belki de milyon kere tekrar barışmak istedi. Barıştık mı evet birkaç kez barıştık sonuç ne mi oldu tabi ki bitti. Neden çünkü o dandik bir erkek...

Dandi'nin bilinçaltında bi sakatlık olduğunu düşünüyorum. Kadınlarla ilgili benden önce yaşamış olduğu birşeyin arızaya neden olduğunu ve bu nedenle de ondan sonraki ilişkilerini sağlıklı bir şekilde yürütemediği kanısındayım. Ki şöyle; Dandi ile tanıştığımda gerçekten mükemmel bir adam olduğunu düşünüyordum. İlk buluşmamıza gittiğim gün, onu orada gördüğümde sanırım dünyanın en güzel gülümsemesi ile karşılaştım demiştim içimden. Sonra bana davranışları, kibarlığı, beni sevme şekli ve inanılmaz hızlı bir şekilde, ciddi bir ilişki yaşıyoruz kıvamına getirmesi beni hem şaşırtmıştı hem de ayaklarımı yerden kesmişti. Nihayetinde ben çok da fazla ilişki tecrübesi olan birisi değildim. O zaman 27 yaşındaydım ve henüz ikinci ilişkimi yaşıyordum. Ve hüsranla sonuçlanan ilk ilişkiden sonra Dandi'nin üzerime titremesi bana müthiş hissettirmişti. İşin açıkçası ilk ilişkimin de çok kötü olması ondan bi tık üstünde kim gelse gözümde çok değerli hale getirecekti zaten zannımca.

Sonrasında başladık tabi ilişkiye. Her gün aramalar, sormalar, güzel sözler, evlilik planları. Gerçek mi bunlar acaba diye sorguluyodum kendimi. Beni ailesiyle tanıştırmaya götürmesi ise level up oldu bildiğiniz. Gerçekten ilişkimizi çok ciddiye aldığını düşünmeme sebep oldu. Ama beni asıl benden alan annesi ve babasıydı. Hayatımda gördüğüm en müthiş kayınvalide ve kayınpederdi. Benim başımdan geçen cadı kayınvalide vakasından sonra Allah'ın bit lütfu gibi geldi bana resmen. Kısacası herşey rüya gibiydi. Daha çok kısa bir süre olmasına karşın Dandi alyans, eşya, evlilik, gelinlik muhabbetleri yaptıkça ben daha da heyecana kapılıyordum. Sonra ne mi oldu? Ayrıldık. Saçma sapan eften püften bir sebepten. Oralara hiç girmicem çünkü konunun odak noktası değil. Neyse ayrıldıysak ayrıldık napalım modunda olamadım malesef. Çünkü kendimi mutluluğa ve evliliğe doğru odaklamış ilerliyordum. Beni hayallerden hayallere sürükleyen bir adamla birlikte mutluydum ve birden herşey yıkılıverdi.

İşin açıkçası öyle bir adam buldum hemen evlenmeliyim modunda bir insan değilim. Çok duygusal birisi de değilim daha çok mantığımla hareket ederim. Bir de kötü bir evlilikten çıkmışken çok da evlilik fikrine yakın hissetmiyordum kendimi (evlilikle ilgili olan hikaye başka bir yazıda artık) ... Bana bu fikri aşılayan o moda sokan Dandi'ydi. Henüz bir ay bile olmamışken evlilik fikri bana çok uzakken beni birisinin bu kadar çok seviyo olması fikri de hoşuma gidiyordu tabi. Neyse ayrıldık işte. Bir erkeğin bir kadınla bu kadar sürede evlenmeye kalkışması, ailesinin içine sokması, durduk yere ayrılması hepsi saçmaydı zaten. Ama saçmalık burda bitmedi. Ara ara yazıştık. Tekrar başladık yine ayrıldık. Her başladığımızda evlilik muhabbeti yapıyordu bana... Aradan birkaç gün geçiyordu birden telefonlarımı açmamaya başlıyordu. Mesajlarıma cevap vermemeye başlıyordu. Anlam veremiyordum tabi sonrasında bi sayfa mesaj döşeyip ilişkimizi sonlandırıyordum. Tabi buna da cevap yoktu. Bu arada benimle konuşurken mutlaka başka kızlarla da konuşuyordu. Her defasında inkar ediyordu ama biliyordum. Hatta kaç kere fake hesap açıp konuştum başka bir kızmış gibi. Gayet de flört ediyordu. Neyse işte bu şekilde onlarca defa başladık bitirdik. Her defasında bana bi mazeretle geldi ama gitti. Ben neden her defasında onu kabul ettim peki orasına tam anlamıyla cevap veremiyorum. Onu mu seviyordum, mutlu bir gelecek fikrine mi saplanmıştım, yoksa hırs mı yapmıştım, takıntı mıydı, salaklık mıydı inanın bilmiyorum hala da net bir cevabım yok yani...

Ama sonrasında Dandi hakkında çok düşündüm. Ondaki özellikleri, bundan sonra tanıştığım erkekte dikkat etmem gerekenleri bir bir kafama not ettim. Etrafımda herhangi bir kız arkadaşım bu özelliklerden herhangi birine dahil bir özellik telaffuz etse direk onu o sınıfa dahil ediyordum ve arkadaşımı da uyarıyordum. En çok Pigi ile bu muhabbetlerimiz geçti. Onun da bir Dandi'si oldu uyarmıştım dinlemedi ve aynen de dediğim şekilde sonuçlandı. Peki neydi bunlar :)

Kızlar öncelikle sosyal medya hesabı çok önemli. Çok fazla kız arkadaşı varsa, yorumları yapanlar ağırlıklı olarak kız ise baştan uzak durun. He arkadaş listesi kapalıysa bu da sıkıntı. Her türlü sosyal medya ekşınında hesabı varsa o da sıkıntı. Facebook, snapchat, instagramı bir nebze anlıyorum. Ama iş swarm, foursquare'e vs. falan gelince bende kıllanma başlıyor. Buralar avlanma için daha uygun sosyal ortamlar çünkü. Evet biraz önce kullandığım kelime çooook önemli. Bu erkekler olayı avlanma olarak adlandırıyorlar. Av sezonu açıldı, avcı, av mevsimi vb. kelimeler gördüyseniz anlayın ki bu adam skor peşinde laylaylom yani.

Diğer bir önemli nokta kızlar kimse kimseyle ezik, loser ya da mantıksal bir sonuç peşinde değilse bikaç ay içinde evlenmek istemez. Ezik ya da loser ise buldum kaçırmıyım nasılsa başka bulamıcam diye evlenmek isteyebilir tercih meselesi tabi böyle bir adam istiyorsanız sıkıntı değil. Sonuçta her körün bir topal alıcısı var derler. Bir de tabi mantık evliliği yapmak isteyenler var. Bunlar için de birşey diyemicem normaldir. Benim sözünü ettiğim beklentiyi anlamış olduğunuzu düşünerek böyle konuşuyorum. Kimse üstüne alınmasın dediğimden arıza çıkarmasın. Diğer bir nokta ise telefon. Telefonunu köşe bucak saklayan adamdan kesinlikle uzak durun. Muhakkak bir iş çeviriyordur. Dandi'nin ilişkinin başında telefonu masada dururdu ama birkaç haftaya cepten çıkmamaya başlamıştı. Sonrasında bir gün komşunun kızının (!) telefonuyla olayı çözdüm tabi.

Sizi gün içinde ne kadar çok aradığından öte ne konuştuğunuz daha önemli. Yani konuştuklarınızın kalitesini ölçün. Sizin söylediğiniz birşeyi ne kadar hatırlıyor ve takibini yapıyor mu onu sınayın. Mesela annem hasta dediğinizde bikaç saat sonra size annenizi soruyor mu bu çok önemli bir nokta bence. Eğer başta soruyorsa ilişkinizin ilerleyen zamanlarda da bu ilgisi devam ediyor mu bir bakın bence... Bir diğeri ise maddiyatçı olarak kesinlikle algılanmak istemem ama sizin için ne yaptığıdır. Ben bunu kadın ya da erkek olarak ayırmıyorum. Bence her iki tarafta bütçesi elverdiğince sevgilisine jestler yapmalıdır. Şunu unutmamak lazım sizin için para harcamıyorsa kadın ya da erkek bence ondan uzak durun. Ben sevdiğime hediye almayı çok severim. Müthiş paralar harcamıyorum tabi ki çok zengin değilim orta halli bir insanım. Ben Dandi'ye doğumgününde, ay dönümümüzde hediye aldığım halde o bana hiç bişey almadı. Eğer birlikte olduğunuz adam sizin için para harcamaktan çekiniyorsa bence ondan uzak durun.

Dandi gibi adamlar gel gitlidir. Bi sever sizi bi hiç aramaz ilgilenmez. Çapkındır. Asla gözü doymaz. Evlense bile ki evlenmeleri bence çok küçük ihtimal muhakkak sizi aldatır. Çünkü doğası gereği flörtözdür. Bence sizinle evlenmek istese de siz kaçın evlenmeyin :) Size asla beklediğiniz değeri vermeyecektir çünkü onun için en değerli kendisidir. Toplumsal bazı normlar, aile baskısı onu bir aile kurma, çocuk yapma çabasına itebilir. Ama bu asla oraya ait olacak anlamına gelmeyecektir. Eninde sonunda mutsuz olacak olan siz olacaksınızdır. Ben onunla tanıştığımda tecrübesiz ve gençtim. Ama iyi ki onu tanımışım. Bana çok şey öğretti Dandi. Onun sayesinde bir sonraki seçimimi daha sağlıklı yapabildim. 5 yıldır mutlu bir ilişkinin içindeyim. Yani kızlar ilişkilerden ders çıkarmak da önemlidir. Bir de bazen size dünyanın sonu gibi gelir bazı ilişkilerin bitişi ama hiç de öyle değildir. O üzüntünüzü yeni başlayacak mükemmel ilişkinizin diyeti gibi görün. Ve asla erkeklerin ağzından çıkan sözlere inanmayın. Önemli olan davranışlarıdır.

Ve mutlaka avcılardan uzak durun :) Yakışıklı olabilirler, sempatik olabilirler, size çok aşık olduklarını iddia edip kalbinizi de hemencecik fethedebilirler. Ama aradığınız o değil emin olun. Çünkü bir avcı asla bir kadının ruh eşi, prensi olamaz...



10 Mayıs 2016 Salı

Hayatınızda haset insanlara yer vermeyin

Hasetliğin sözlük anlamına baktım TDK'dan, "kıskançlık" diye tanımlıyor. Ama bence hasetlikte kıskançlığın bi level üstü kötü bi niyet var. Kıskançlık tabiki her insanda bulunuyor ama hasetlik gerçekten farklı bişey. Sende olanı kıskanmıyor sadece haset insan belki o da ısrarla ona sahip olmak istiyor ya da sizin sahip olmak istediğiniz şeye o daha önce davranıp sahip oluyor. Daha da kötüsü sahip olmak istediğiniz herhangi bişeye bi şekilde engel olabiliyor. Kısaca haset insan sadece kıskanmıyor bence olayı eyleme döküyor... O nedenle tehlikeli zaten...

Herkesin hayatında eminim ki vardır böyle bir model. Bende de var elbette. Önceleri bunu rol model almak ya da fikir danışmak gibi iyi niyetli isimlendirmelerle kondurmuştum hayatımın içinde bazı yerlere. Ama sonrasında farkettim ki durum öyle değilmiş... Kendisine Pigi ismini takıyorum :) Şimdi Pigi'nin içinde beslediği hislerin aslında kıskançlık değil de hasetlik olduğunu nerden anladın diyenler olacaktır. Şöyle ki; Pigi bana her daim hayatla ilgili birçok konuda fikir danışır. Bu olağan bişey çünkü hayatımdaki arkadaşlarımla her daim bir fikir alışverişinde bulunurum. Ben de akıl danışırım (gerçi çok sık olmuyor ama) onlar da bana danışır. Her neyse ama şunu farkettim bana akıl danıştığı konulardan bazılarına hiç itibar etmezken bazılarını ihtiras ve heves içinde gerçekleştiriyor. Mesela ne? Özellikle sevgilileri konusunda onu birçok kez uyarmıştım. Şöyle yapma etme, bu çocuktan hayır gelmez tarzında ama bu tür şeyleri hiç dinlemediğini farkettim o nedenle de zaten bi daha karışmamaya karar verdim. Ama onun dışında söylediğim herşey altın kadar değerli oluyordu onun gözünde. Örneğin; almak istediğim herhangi bir eşya, kıyafet, mal her neyse materyal herhangi bişey kısacası. Ya da gitmek istediğim bir seyahat. Ya da yaşamayı hayal ettiğim yer.... Birşey almak istiyosa bana danışmadan almaz mesela. Benim beğenmediğim bişeyse almaz da onu asla.

Anladım ki aslında onun yaptığı kıskançlık değilmiş bunun adı hasetlikmiş. Benim sahip olmak istediklerime benden önce davranıp sahip olmaya çalışması başka türlü adlandırılamazmış çünkü. Anladım ki aslında böyle insanların yaptığı masum bir kıskançlık ya da imrenme değilmiş. Anladım ki bu tür insanlar aslında sizin hayallerinizin peşindeler. Bu tür insanların hayatta bir hedefleri, amaçları olmaz. Başka insanların hedeflerinin hayallerinin ne olduğunu keşfedip onları gerçekleştirmeye çalışırlar. Böyle tatmin olabiliyorlar demekki. Bu elbette ki bir tür ruh hastalığı geçmişten bi izin sızısı onun ne olduğunu bilemiyorum zaten onun da bunu bildiğini sanmıyorum. Yani bu insanlar bir tür parazit gibi. Sizin hayallerinizi amaçlarınızı çalıp onları gerçekleştirmek için inanılmaz bir hırs besleyen ve gerçekleştirdiklerinde de mutlu olabilen insanlar. Herkesi kendileri gibi zannettikleri için de bunu yaptıklarında sizin de onu çılgıncasına kıskandığınızı zannederler. Eğer siz de kıskanıyorsanız zaten aranızdaki ilişkiyi tanımlamak için kelime bulamıyorum :) tuhaf bir sidik yarışı olur sanırım. Ama rahatsız oluyorsanız bu durumdan emin olun kendinize öz güveninizde bi sıkıntı yok.

Pigi'nin böyle bi insan olduğunu farketmem biraz uzun sürdü. Belki siz de farkedemiyor olabilirsiniz. Arkadaşınızın sizi masumca kıskandığını düşünüyosunuzdur. Ama dikkat edin eğer ki anlattığınız bir hayalinizin gerçekleşmiş haliyle karşınıza çıkıyosa emin olun ki bu insan hasettir. Almayı çok istediğiniz o kırmızı tişört mesela (bu en basit örnek)... Peki ne yapmak gerekiyor? Çözümü inanılmaz kolay ama bir alışkanlık halini aldıysa bi o kadar da zor. ANLATMAMAK ! Anlatmayın hayatınızla ideallerinizle hayallerinizle yapmak istediklerinizle almak istediklerinizle ilgili hiçbişey anlatmayın. Tabi yapabiliyosanız bu tür insanları hayatınızdan da mümkün olduğunca uzak durun. Çünkü emin olun bu insanlar bi gün gelir sahip olduğunuz değerli insanları bile elinizden almaya cesaret edebilir. Demedi demeyin !








25 Nisan 2016 Pazartesi

Ah şu mecburiyet olmasa ...

Bazen hani ruhunuzun yorulduğunu hissedersiniz ya kimseye bişey anlatmaya mecaliniz kalmaz heh işte öyle bi moddayım bu ara. Ruhum çok yorgun sanki kendini bekleme moduna almış vücudum istemsizce hayati ihtiyaçlarını yerine getirmeye çalışıyor sadece...Peki ilacı ne ki acep? Biliyorum ne olduğunu ama o ilaca maalesef ki herkesin ulaşması mümkün değil ... Ne mi? Hayatınızda kooocaaaamaaannnn bir değişiklik :)

Hayat dediğin şey öyle yaşamaya başlayıp sıkıldığında değiştirip yenisini alabileceğimiz bişey değil maalesef. Eminim herkes istemiştir bunu benim gibi ... Hatta ben insanların reankarnasyonu da bundan uydurduğunu düşünüyorum (inananlara saygım var ama ben anlaşıldığı üzere inanmıyorum) Yani öldükten sonra başka bir bedende aynı ruhun başka bir hayat yaşayacağı inanışı bence insanın mevcut hayatındaki umutsuzluğunu bi nebze olsun yeşertmek için kullanılan bir argüman. Böylece belki bi dahaki sefere mutlu olurum, zengin olurum bla bla gibi hayallere gerçekleşme payı tanıyabiliyoruz kendi içimizde...Keşke ben de inanabilsem.

Neyse dediğim gibi hayatımızdan sıkıldığımızda vazgeçip yeni bir hayata dalamıyoruz. Hele de Türkiye'de bu bence daha zor. Amerika ya da Avrupa'da insanların bence yaşam standartlarıyla doğru orantılı olarak hayatlarını değiştirmek ki bunlar ufak ya da çok büyük farketmez bence daha kolay... Peki neden sıkılıyoruz hayatımızdan ya da ben neden sıkıldım hayatımdan bu ara buna kafa yoruyorum...

Bir kere hatırı sayılır bi yaşa geldim. 34 oldum. İyi bi işim kariyerim var. Hatta bir çok insanın özenebileceği bir işe sahibim. Ortalama bi gelirim var milyarlarla oynamıyorum. İnanılmaz derecede sevdiğim bir sevgilim var ki o da beni seviyor :) Aile içi ilişkilerim normal seyrinde işte... Arkadaşlarım var seviyorum seviliyorum. Peki benim derdim ne ?

Aslında hepimizin derdi olan benim de derdim. Olmak isteyip de olamadığımız insanın, yaşamak isteyip de yaşayamadığımız hayatın arada aklımıza gelmesi ve beraberinde getirdiği yetersizlik hissi ve hüzün... Bence herkesin içinde bu duygu çıkıyo ara ara. Hatta şehir insanlarının spora, yogaya, sanata vs. gibi aktivitelere iş sonrası koşturarak gitmelerinin altında da bu nedenin yattığını düşünüyorum. Aklımıza gelen şeyleri unutmaya çalışmak ve içinde debelendiğimiz bu saçma hayatın çok da kötü olmadığı fikrine bi şekilde kendimizi alıştırmaya çalışmak... Doğru mu yapıyoruz peki? Tabi ki hayır. Ama değişikliğe gidebilmek için her anlamda gücünüzün olması gerekiyor. Her anlamda ile maddi ve maneviyi kastediyorum tabi ki...

Hobbit köyü çok tatlısın :)
Öyle yaa hangimiz istemiyoruz doğanın içindeki bahçeli evlerde yaşamayı... Ya da Ege'nin bir kasabasında bahçemizi ekip biçip huzurla uyumayı.... Ya da deniz kenarında bir evde uyanıp gökyüzünün maviliği ile denizin maviliği arasındaki ton farkını ayırt etmeye çalışmayı... Ondan değil mi bütün bir sene çalışıp bir hafta deniz kenarına koşmamız... Aslında hepimizin istediği aynı şey özümüze dönmek... İnsanın özü doğada çünkü. Doğadan koptuğumuz için belki de bu iç huzursuzluğumuz. Aslında hayatımızı değiştirme isteğimiz belki de özümüzü doğamızı özlüyor olmamızdır. Belki de ondan hepimiz Hobbit köyüne hayranız ya da Navi halkının içinde yaşamak istiyoruzdur... Belki de o içimizdeki en küçük matruşkanın kalbinde sadece yeşile ve maviye yer vardır... Kimbilir ?

Kısaca hayat çok da yaşanası değil ah şu mecburiyet olmasa :)

9 Şubat 2016 Salı

Sen de kimsin Kırmızı Başlıklı Matruşka ???


Herkese merhaba

İlk yazıma kısaca kim olduğumla başlamak istiyorum. Tabi bu hakkımdaki her şeyi hemencecik anlatacağım anlamına gelmiyor. Yapboz'dan küçük bir parça diyelim...

Ben Matruşka... Neden bu takma ismi seçtin diye soran olursa; hem bir nedeni yok hem de herkesin sahip olduğu aynı nedene sahip olduğumdan diyebilirim...

Hepinizin bildiği üzere yanda da gördüğünüz Matruşka; Ruslara ait geleneksel bir oyuncak tahta bebek. Oldum olası enteresan bulmuşumdur matruşkaları. Tabi ki bende de var hatta kardeşimin eski Rus sevgilisi hediye olarak getirmişti :) Enteresan bulmamın sebebi hem görsel olarak çok estetik olması hem de bence içinde çok derin manalar barındırıyor olması...İçini açtıkça çıkan küçük küçük matruşkalar en sonunda minnak bir matruşka yüzeye çıkınca son buluyor. Bana hep bir ben var bende benden içeri sözünü hatırlatıyor bu beybi... İnsan da böyle değil mi gerçekten? Hiç düşündünüz mü içinizde kaç tane sizden var? Hangisi ne zaman ortaya çıkıyor? Hangi durumda hangisiyle yaşam mücadelenize devam ediyorsunuz? İşte bence en son ortaya çıkan en minik matruşka var ya hani o işte o !!! O insanın en saf en temiz en bozulmamış hali... Kötünün elini henüz değdiremediği, günahla tanışmamış hali... O yüzden en küçük parça o ve en derinde... En çok korumamız gereken parçamız ve en nadide parçamız...Hani hepimizin içinde artık azıcık kalan o aydınlık kısım ... En küçük matruşka o ... 

Sonuç olarak ben de herkes gibi biriyim işte... İçimdeki iyiliği korumaya çalışarak yaşam mücadelesi vermeye çalışan biriyim... Bu mücadelede bende zaman zaman farklı insanlar olabiliyorum. Yani içimdeki matruşka bebekler duruma göre yer değiştirebiliyor. Dünyanın en güzel şehrinde yaşıyorum yani İstanbul'da. Çalışıyorum ve annem ve kardeşimden oluşan küçük bir çekirdek ailem var. Babam ne yazık ki hayatta değil... Çok sevdiğim bir erkek arkadaşım var. Dünyanın en pamuk kalbine sahip hem de :) Evet işte kısaca böyle yani en azından şimdilik... Bu hikayenin kahramanı benim...Sen de hoşgeldin hikayeme... E hadi o zaman başlayalım :)